Hayatın Elementer Temelleri: Atomların Seçimi ve Tertibine Dair Bilimsel ve Kavramsal Bir Analiz
Periyodik tabloda bilinen 118 elementin varlığına rağmen, yeryüzündeki bilinen tüm biyolojik yaşam formlarının, bu elementlerin oldukça küçük ve spesifik bir alt kümesinden inşa edilmiş olması dikkat çekici bir olgudur.
Buraya tıklayın
Giriş
Periyodik tabloda bilinen 118 elementin varlığına rağmen, yeryüzündeki bilinen tüm biyolojik yaşam formlarının, bu elementlerin oldukça küçük ve spesifik bir alt kümesinden inşa edilmiş olması dikkat çekici bir olgudur. Canlı organizmaların kütlesinin yaklaşık %98'i, yalnızca altı elementin birleşiminden meydana gelmektedir: Karbon (C), Hidrojen (H), Oksijen (O), Azot (N), Fosfor (P) ve Kükürt (S). Bu elementler, genellikle CHONPS kısaltmasıyla anılır ve hayatın temel moleküler yapı taşlarını oluştururlar.
Raporun Amaçları
Birinci Amaç
Söz konusu temel elementlerin kozmik kökenlerini ve onları karmaşık biyolojik sistemlerin inşası için istisnai derecede uygun kılan benzersiz fizikokimyasal özelliklerini, güncel bilimsel veriler ışığında detaylı bir şekilde açıklamaktır.
İkinci Amaç
Bu elementlerin seçimi ve tertibinde gözlemlenen hassas düzenin, girift nizamın ve bütünde ortaya çıkan yeni özelliklerin işaret ettiği derin kavramsal sonuçları, belirli bir dil ve felsefe disiplini çerçevesinde analiz etmektir.
Bu analiz, olguları sadece betimlemekle kalmayıp, bu olguların ardındaki düzenin ve hassas ayarların tefekkür edilmesine bir zemin hazırlamayı hedeflemektedir.
Bilimsel Açıklama ve Güncel Bulgular
Temel Kavramlar ve İşleyiş
Canlılık, moleküler düzeyde dört ana sınıfa ayrılan makromoleküllerin karmaşık etkileşimleri üzerine kuruludur: karbonhidratlar, lipitler, proteinler ve nükleik asitler. Bu moleküllerin tamamının temel iskeleti, CHONPS olarak bilinen altı elementten tertip edilmiştir. Her bir element, bu moleküler mimaride vazgeçilmez ve özel bir rol üstlenir.
Hayatın Yapıtaşları: CHONPS Elementleri ve Biyomoleküller
1
Karbon (C)
Organik kimyanın belkemiği olarak karmaşık ve çeşitli moleküler iskeletlerin oluşturulmasını mümkün kılar.
2
Hidrojen (H) ve Oksijen (O)
Öncelikli olarak suyun bileşenleri olmalarının yanı sıra, hemen hemen tüm organik moleküllerin yapısında yer alarak enerji transferi ve yapısal bütünlükte kilit roller oynarlar.
3
Azot (N)
Proteinlerin yapıtaşı olan amino asitlerin ve genetik bilginin taşıyıcısı olan nükleik asitlerin (DNA ve RNA) temel bir bileşenidir.
4
Fosfor (P)
Hücrenin enerji para birimi olan adenozin trifosfatın (ATP) ve nükleik asit omurgasının vazgeçilmez bir parçasıdır.
5
Kükürt (S)
Bazı amino asitlerin (metiyonin ve sistein gibi) yapısına katılarak proteinlerin üç boyutlu yapılarının stabilize edilmesinde görev alır.
Elementlerin Kozmik Menşei: Yıldızlarda Nükleosentez
Evrenin başlangıcında, Büyük Patlama nükleosentezi olarak bilinen süreç neticesinde, neredeyse yalnızca en hafif elementler olan hidrojen ve helyum mevcut idi. Hayat için zorunlu olan karbon, oksijen ve diğer ağır elementler ise, daha sonraki kozmik süreçlerde, yıldızların yüksek sıcaklık ve basınca sahip çekirdeklerinde gerçekleşen nükleer füzyon reaksiyonları yoluyla sentezlenmiştir. Bu süreç, yıldız nükleosentezi olarak adlandırılır.
Yıldızlarda Hidrojen Füzyonu
Proton-Proton (PP) Zincir Reaksiyonu
Güneş benzeri, daha düşük kütleli yıldızlarda baskın olan mekanizmadır. Bu süreçte hidrojen atomları birleşerek helyum oluşturur.
Karbon-Azot-Oksijen (CNO) Döngüsü
Daha büyük kütleli yıldızlarda önemli hale gelir. CNO döngüsünün varlığı, karbonun sadece bir ürün değil, aynı zamanda yıldızlardaki füzyon süreçlerinde bir katalizör olarak da görev yaptığını göstermesi açısından önemlidir.
Bu yıldızlar, yaşam döngülerinin sonunda, sentezledikleri bu yeni ve ağır elementleri yıldız rüzgarları veya süpernova patlamaları gibi mekanizmalarla yıldızlararası ortama dağıtmışlardır. Bu süreç, söz konusu elementlerin yeni nesil yıldızların ve gezegen sistemlerinin oluşumunda hammadde olarak kullanılabilmesini mümkün kılmıştır.
Karbon: Organik Mimarinin Belkemiği
Karbon atomunun, onu hayatın moleküler iskeleti için vazgeçilmez kılan bir dizi istisnai özelliği bulunmaktadır. Bu özellikler, karbonun kimyasal çok yönlülüğünün temelini oluşturur.
Karbonun İstisnai Özellikleri
Tetravalans (Dört Değerliklilik)
Karbon atomu, dış yörüngesindeki dört elektron sayesinde diğer atomlarla dört adet kararlı kovalent bağ kurma kapasitesine sahiptir. Bu özellik, dallanmış zincirler ve üç boyutlu karmaşık yapılar da dahil olmak üzere, son derece çeşitli moleküler mimarilerin inşa edilmesine olanak tanır.
Katenasyon (Zincirleme)
Karbon, diğer tüm elementlerden çok daha üstün bir şekilde, kendisiyle tekrar tekrar bağlanarak uzun ve kararlı zincirler (lineer veya halkalı) oluşturma yeteneğine sahiptir. Bu özellik ile bilinen yaklaşık 10 milyon organik bileşik ve biyolojik moleküllerin yapısal çeşitliliği oluşmuştur.
Bağ Kuvveti ve Çok Yönlülüğü
Karbon-karbon (C-C) bağı, biyolojik sistemlerin maruz kaldığı termal ve kimyasal koşullar altında kararlılığını koruyacak kadar güçlüdür. Ayrıca karbonun tekli (C-C), ikili (C=C) ve üçlü (C≡C) bağlar kurabilmesi, moleküler geometri üzerinde (sırasıyla tetrahedral, düzlemsel ve doğrusal) belirleyici bir etkiye sahiptir.
Karbonun Orta Düzey Elektronegatifliği
Karbonun elektronegatifliği ne çok yüksek ne de çok düşüktür. Bu orta düzeydeki değer, elektronlarını tamamen kaybetmesini veya başka atomlardan koparmasını engeller. Bunun yerine, elektronlarını hidrojen, oksijen, azot gibi diğer birçok elementle kolayca paylaşarak kararlı kovalent bağlar kurması için ideal bir zemin oluşturur.
Molekülün üç boyutlu şekli, biyolojik işlevi için kritik öneme haizdir. Karbonun bu özellikleri, onu hayatın temel yapı taşı olarak benzersiz kılmaktadır.
Su (H₂O): Hayat Sahnesinin Vazgeçilmez Zemini
Su, basit kimyasal formülüne rağmen, onu hayat için vazgeçilmez kılan bir dizi anormal fiziksel ve kimyasal özelliğe sahip bir moleküldür. Bu özelliklerin tamamı, su molekülünün yapısından, yani oksijenin yüksek elektronegatifliği ve hidrojen atomlarıyla oluşturduğu 104.5 derecelik bağ açısının neden olduğu polariteden ve moleküller arasında kurulan hidrojen bağlarından kaynaklanır.
Su Molekülünün Yapısı ve Polaritesi
Su molekülünde (H₂O), oksijen atomu hidrojen atomlarından daha elektronegatif olduğu için, paylaşılan elektronlar oksijen çekirdeğine daha yakın bulunur. Bu durum, oksijen ucu üzerinde kısmi bir negatif (δ−) ve hidrojen uçları üzerinde kısmi bir pozitif (δ+) yük oluşturur. Bu polar yapı, su moleküllerinin birbirine zıt yükler aracılığıyla çekilerek hidrojen bağları kurmasını sağlar.
Suyun Anormal Özellikleri ve Biyolojik Önemi
Azot Döngüsü: Atmosferik Bolluğun Biyolojik Kullanılabilirliğe Dönüşümü
Azot, atmosferin yaklaşık %78'ini oluşturmasına rağmen, bu formdaki azot gazı (N₂) molekülleri arasındaki son derece güçlü üçlü bağ nedeniyle kimyasal olarak inerttir ve çoğu canlı tarafından doğrudan kullanılamaz. Bu durum, hayat için temel bir elementin bolluğu ile biyolojik erişilebilirliği arasında bir çelişki sunar. Bu çelişki, azot döngüsü olarak bilinen karmaşık bir biyokimyasal süreçle çözülür.
Azot Döngüsünün Aşamaları
Azot Fiksasyonu
Atmosferdeki inert N₂, amonyak (NH₃) gibi biyolojik olarak kullanılabilir formlara dönüştürülür. Bu süreç, büyük ölçüde Rhizobium ve Azotobacter gibi özel mikroorganizmalar tarafından gerçekleştirilir.
Nitrifikasyon
Amonyak, nitrifikasyon bakterileri tarafından önce nitrite (NO₂⁻), sonra nitrata (NO₃⁻) dönüştürülür.
Asimilasyon
Bitkiler, topraktaki nitratı alır ve amino asitler, proteinler ve nükleik asitler gibi organik bileşiklere dönüştürür.
Amonifikasyon
Organik atıklar, ayrıştırıcı mikroorganizmalar tarafından amonyağa parçalanır.
Denitrifikasyon
Nitrat, denitrifikasyon bakterileri tarafından azot gazına (N₂) dönüştürülerek atmosfere geri salınır.
Güncel Araştırmalardan Bulgular
Karbon Sentezindeki Hassas Ayar: Hoyle Rezonansı
Karbon-12 atomunun yıldızlarda sentezlenmesini sağlayan üçlü-alfa süreci, evrenin temel fiziksel sabitlerinin ne denli hassas bir şekilde ayarlandığına dair çarpıcı bir örnek sunar. Süreç, iki helyum-4 çekirdeğinin (alfa parçacığı) birleşerek son derece kararsız olan bir berilyum-8 çekirdeği oluşturmasıyla başlar. Bu berilyum-8 çekirdeği, saniyenin çok küçük bir kesri içinde (8.19×10⁻¹⁷ s) tekrar iki helyum çekirdeğine bozunur. Karbonun oluşabilmesi için, bu kısacık süre zarfında üçüncü bir helyum çekirdeğinin berilyum-8 ile çarpışması gerekir.
Hoyle Durumu ve Önemi
Normal koşullar altında bu olayın gerçekleşme olasılığı son derece düşüktür. Ancak, astrofizikçi Fred Hoyle tarafından 1953'te varlığı teorik olarak öngörülen ve daha sonra deneysel olarak doğrulanan bir olgu, bu süreci mümkün kılar. Karbon-12 çekirdeğinin, tam da üç alfa parçacığının toplam enerjisine çok yakın bir seviyede, yaklaşık 7.65 MeV'de bir rezonans durumu (uyarılmış bir enerji seviyesi) bulunmaktadır.
Hoyle durumu olarak bilinen bu rezonans, üçlü-alfa reaksiyonunun oranını milyarlarca kat artırarak, yıldızların anlamlı miktarda karbon üretmesini sağlar.
Bu rezonansın enerji seviyesindeki hassasiyet dikkat çekicidir. Yapılan hesaplamalar ve modellemeler, Hoyle durumunun enerji seviyesi mevcut değerinden sadece %4 daha düşük olsaydı, yıldızlarda neredeyse hiç karbon üretilemeyeceğini göstermektedir.
Hoyle Rezonansının Hassasiyeti
Benzer şekilde, karbonun oksijene dönüştüğü bir sonraki reaksiyonda oksijen-16'daki ilgili rezonans seviyesi sadece %0.5 daha yüksek olsaydı, oluşan karbonun neredeyse tamamı anında oksijene dönüşür ve yine karbon temelli yaşama olanak kalmazdı. Nükleer örgü etkin alan teorisi (nuclear lattice effective field theory) gibi temel prensiplere dayalı modern ab initio hesaplamalar, Hoyle durumunun varlığını ve özelliklerini doğrulamakta ve bu hassas ayarın evrenin temel parametreleri ile ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Potansiyel Bir Alternatifin Değerlendirilmesi: Karbon ve Silisyumun Karşılaştırılması
Periyodik tabloda karbon ile aynı grupta yer alması ve dört değerlikli olması nedeniyle, silisyum (Si) elementi uzun süredir karbona alternatif bir yaşam temeli olarak tartışılmaktadır. Yerkabuğunda karbondan yaklaşık 925 kat daha bol bulunması, bu tartışmayı daha da ilginç kılmaktadır. Ancak, detaylı bir kimyasal ve fiziksel karşılaştırma yapıldığında, karbonun biyokimyasal bir temel olarak neden seçilmiş olduğuna dair güçlü kanıtlar ortaya çıkmaktadır.
Karbon ve Silisyumun Karşılaştırılması
Karbon ve Silisyum Karşılaştırması: Sonuçlar
Bağ Kuvveti ve Kararlılık
Karbon-karbon bağları, silisyum-silisyum bağlarından önemli ölçüde daha güçlüdür. Bu, karbondan inşa edilen makromoleküllerin daha kararlı ve uzun ömürlü olmasını sağlar.
Su ile Etkileşim
Hayatın evrensel çözücüsü olan suyun varlığında, silisyum zincirleri (silanlar) hidrolize uğrayarak kararsız hale gelirken, karbon zincirleri kararlılıklarını korur. Bu, sulu bir ortamda karmaşık moleküllerin inşası için mutlak bir gerekliliktir.
Metabolik Atık Ürünü
Karbonun oksidi olan karbondioksit (CO₂), standart sıcaklık ve basınçta bir gazdır. Bu, solunum gibi metabolik süreçlerde kolayca üretilip vücuttan atılabilmesini sağlar. Buna karşılık, silisyumun oksidi olan silisyum dioksit (SiO₂), yani kuvars, katı bir maddedir. Bir canlının metabolik atık olarak katı kayaçlar üretmesi biyolojik olarak imkansız bir senaryodur.
Bu karşılaştırma, yaşamın temel element seçiminde basit bolluğun değil, kimyasal uygunluğun ve işlevselliğin belirleyici olduğunu göstermektedir.
Kavramsal Analiz
Nizam, Gaye ve Sanat Analizi
Sunulan bilimsel veriler, hayatın temelindeki elementer düzenlemelerin rastgele bir seçimin ötesinde, belirli bir sonucu mümkün kılmaya yönelik, son derece hassas ve birbiriyle ilişkili bir nizam sergilediğini göstermektedir. Bu durum, tek bir olgudan ziyade, birbiri ardına gelen ve her biri bir sonrakinin varlığı için zorunlu olan bir ön koşullar zinciri olarak tezahür eder. Bu zincirin halkaları, evrenin temel fizik sabitlerinden başlayıp, yıldızların içindeki nükleer reaksiyonlara, oradan da gezegenimizdeki kimyasal ve biyolojik süreçlere kadar uzanır.
Ön Koşullar Zinciri
Temel Fizik Sabitleri
Evrenin temel kuvvetleri ve fiziksel sabitleri, elementlerin oluşumunu mümkün kılan hassas değerlere sahiptir.
Yıldız Nükleosentezi
Hoyle rezonansı gibi hassas mekanizmalar sayesinde yıldızlarda karbon ve diğer ağır elementler sentezlenir.
Kimyasal Uygunluk
Karbon ve su gibi elementler ve bileşikler, biyokimyasal süreçler için ideal özelliklere sahiptir.
4
Biyolojik Sistemler
Karmaşık moleküler yapılar ve metabolik süreçler, canlılığın ortaya çıkmasını sağlar.
Sistemik Uyum Örnekleri
Karbon ve Su Uyumu
Karbonun kimyası suyun fiziğiyle, suyun fiziği de yıldızlardaki nükleer reaksiyonların hassasiyetiyle uyum içinde bir bütün oluşturur.
Bolluk ve İşlevsellik
Yerkabuğunda çok daha bol bulunan silisyum yerine, kimyasal olarak çok daha üstün olan karbonun seçilmiş olması, basit mevcudiyetin değil, işlevsel uygunluğun esas alındığı bir tertibe işaret eder.
Benzer şekilde, atmosferde en bol bulunan gaz olan azotun, biyolojik olarak kullanılabilmesi için karmaşık bir biyolojik döngüye ve özel enzimlere (nitrojenaz) ihtiyaç duyması, basit mevcudiyetin değil, işlevsel uygunluğun esas alındığı bir tertibe işaret eder. Bu olgular bir araya getirildiğinde, birbirini tamamlayan ve belirli bir amaca hizmet eden parçalardan oluşan, sanatlı ve bütüncül bir yapı gözler önüne serilmektedir.
İndirgemeci Dilin ve Nedensellik Atfının Eleştirisi
Bilimsel anlatımda sıklıkla başvurulan dil, olguları açıklarken bazen felsefi olarak eksik bir nedensellik atfına yol açabilmektedir. "Doğal seçilim daha uygun olanı seçti" veya "moleküller birleşmeye karar verdi" gibi ifadeler, cansız süreçlere veya varlıklara bir irade, şuur veya fail olma özelliği yükler. Bu tür bir dil, karmaşık süreçleri basitleştirmek için kullanışlı bir kısayol olsa da, temel bir yanılgıyı gizler: kanunları ve süreçleri, eylemin kendisini gerçekleştiren failler olarak sunar.
Kanun ve Kanun Koyucu Ayrımı
Halbuki fizik veya kimya kanunları, birer fail değil, evrende gözlemlenen düzenli işleyişin matematiksel veya sözel tanımlarıdır. Örneğin, kütleçekim kanunu, cisimlerin neden birbirini çektiğini açıklamaz; sadece bu çekimin hangi düzen ve ölçü içinde gerçekleştiğini betimler. Kanunun kendisi bir güç veya irade sahibi değildir; o, bir gücün ve iradenin nasıl işlediğini gösteren bir kuraldır.
Benzer şekilde, "Hoyle rezonansı karbon üretimini mümkün kıldı" demek, rezonansın kendisine bir eylem atfetmektir. Daha hassas bir ifadeyle, "Karbon üretimi, Hoyle rezonansı olarak bilinen bir nükleer durumun varlığıyla mümkün hale getirilmiş bir süreçtir" denilebilir.
Bu dil hassasiyeti, fail ile fiili, sanatkar ile sanatı, kanun ile kanun koyucuyu birbirine karıştırmamak için esastır.
Nedensellik Sorusu
Olguları sadece isimlendirerek ("buna içgüdü denir" veya "bu bir doğa kanunudur") veya faili meçhul bırakarak ("evrim tasarladı") yapılan açıklamalar, nihai nedensellik sorusunu cevapsız bırakır ve süreci, sürecin faili gibi gösterir. Bu yaklaşım, gözlemlenen düzenin kaynağına dair tefekkürü engelleme potansiyeli taşır.
Hammadde ve Sanat Ayrımı Analizi
Canlılığı oluşturan sistemleri incelerken, sistemi meydana getiren temel bileşenler (hammadde) ile bu bileşenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ve bileşenlerde tek tek bulunmayan yeni özelliklere sahip bütün (sanat eseri) arasındaki farkı ayırt etmek, derin bir kavrayış sunar. Bu analiz, farklı seviyelerde tekrar eden bir prensibi ortaya koyar.
Hiyerarşik Analiz: Atom Altı Seviyeden Atom Seviyesine
3
Elektron
Negatif yüklü temel parçacık
Proton
Pozitif yüklü temel parçacık
3
Nötron
Yüksüz temel parçacık
Karbon Atomu
Dört bağ yapma ve zincir oluşturma gibi, parçalarında bulunmayan yeni özelliklere sahip bir bütün
Protonlar, nötronlar ve elektronlar temel hammaddelerdir. Bu parçacıkların hiçbirinde, karbon atomuna özgü olan "dört bağ yapma" veya "zincir oluşturma" gibi özellikler yoktur. Bu hammaddelerin belirli bir sayı ve düzende bir araya getirilmesiyle, onlarda bulunmayan yepyeni kimyasal potansiyellere sahip bir "sanat eseri" olan karbon atomu inşa edilmiştir.
Hiyerarşik Analiz: Atom Seviyesinden Molekül Seviyesine
Hidrojen ve oksijen atomları bir sonraki seviyenin hammaddesidir. Ne tek bir hidrojen atomu ne de tek bir oksijen atomu, "çözücülük", "yüzey gerilimi" veya "donarken genleşme" gibi özelliklere sahiptir. Ancak bu cansız ve şuursuz atomlar, H₂O formülüne göre hassas bir geometriyle (104.5 derece bağ açısı) birleştirildiğinde, hayat için vazgeçilmez olan ve hammaddesinde zerresi bulunmayan bu anormal özelliklere sahip su molekülü ortaya çıkar. Hammaddede olmayan bu özellikler, sanat eserine nereden gelmiştir?
Hiyerarşik Analiz: Molekül Seviyesinden Canlılık Seviyesine
1
1
Proteinler
Yapısal ve işlevsel moleküller
Lipitler
Enerji depolama ve hücre zarı bileşenleri
Karbonhidratlar
Enerji kaynağı ve yapısal bileşenler
4
4
Nükleik Asitler
Genetik bilgi taşıyıcıları
Canlı Hücre
Beslenme, üreme, çevreye uyum gibi parçalarında bulunmayan yeni özelliklere sahip bir bütün
Hiyerarşik Analiz: Molekülden Canlılığa Geçiş
Karbonhidratlar, lipitler, proteinler ve nükleik asitler gibi cansız makromoleküller, bir üst seviyenin hammaddesidir. Bu moleküllerin hiçbiri tek başına "canlı" değildir; ne beslenir, ne ürer, ne de çevreye uyum sağlar. Ancak bu şuursuz moleküller, bir hücrenin içinde akıl almaz bir karmaşıklık ve organizasyonla bir araya getirildiğinde, "hayat" adı verilen ve hammaddenin hiçbir parçasında bulunmayan yepyeni ve harikulade bir özellik ortaya çıkar.
Görmeyen, duymayan, bilmeyen atomlar ve moleküller, kendilerinde olmayan bir planı takip ederek nasıl olmuş da gören bir gözü, duyan bir kulağı ve bilen bir aklı inşa etmiştir?
Hiyerarşik Analizin Sonuçları
Bu hiyerarşik analiz, her bir seviyede, basit bileşenlerden, onlarda bulunmayan yeni ve daha yüksek işlevselliğe sahip karmaşık sistemlerin inşa edildiğini gösterir. Bu durum, sürecin sadece hammaddelerin rastgele bir araya gelmesinden ibaret olamayacağını, her seviyede yeni bir plan, yeni bir ölçü ve yeni bir sanatın devreye girdiğini düşündürmektedir.
Sonuç
Bu rapor boyunca sunulan bilimsel veriler, hayatın temelini oluşturan elementlerin seçiminin ve bu elementlerden inşa edilen sistemlerin işleyişinin, birbiriyle girift bir şekilde bağlantılı ve son derece hassas bir düzen üzerine kurulduğunu ortaya koymuştur. Analiz, evrenin başlangıcındaki hidrojen ve helyumdan, hayat için gerekli olan karbon, oksijen ve azot gibi ağır elementlerin sentezlendiği yıldızların derinliklerine uzanmıştır. Bu sentez sürecinin, özellikle karbon üretimi için kritik olan Hoyle rezonansı gibi, temel fiziksel sabitlerin çok hassas değerlerine bağlı olduğu görülmüştür.
Bu olgular zinciri, tekil tesadüflerden ziyade, birbiriyle uyumlu, birbirini tamamlayan ve belirli bir sonucu—yani karmaşık, karbon temelli yaşamı—mümkün kılmaya yönelik bütüncül bir sisteme işaret etmektedir. Sunulan bu deliller ışığında, evrenin ve hayatın temelindeki bu hassas ayarların ve sanatlı düzenin kökenine dair nihai kararı vermek, her bir bireyin kendi aklına ve vicdanına bırakılmıştır. Kanıtlar yolu aydınlatmakta, ancak o yolda yürüme ve varılacak menzili tayin etme tercihi, okuyucunun kendisine aittir.